Altınoluk Dergisi, 2013 – Mart, Sayı: 325, Sayfa: 006
Şu âlemde bize takdir edilen hayat ve ölümün var oluş gayesi, Kur’ân-ı Kerim’in beyanına göre Hak katında kabul gören en güzel amelleri (iş, davranış ve ürünleri) sergileyebilmektir1. Bu vasıftaki amellerin Kur’an’daki ifadesi, sâlih amellerdir.
Kur’an-ı Kerim, çoğu kez, îmânın ardından sâlih amele yer vermiş ve böylece insanı felah, başarı ve mutluluğa götürecek îmânın, sâlih amellerle bütünleşmesi gerektiğine dikkat çekmiştir2. Izutsu’nun, “Sâlih ameller, davranış yoluyla dışa yansıyan imandır”3 şeklindeki tesbiti de bir anlamda bu birlikteliğin derecesini ifade etmektedir.
Sâlih amelin, kalbî, bedenî ve mâlî olmak üzere üç kısımda mütalâa edilebileceğini4 ifade eden Elmalılı Hamdi Yazır, onu şöyle tarif eder: “Sâlih amel, Allah’a ve âhirete imanın bir gereği olarak, Allah Teâlâ’nın indirdiği ve peygamberleri vasıtasıyla beyan ettiği deliller, hükümler, haberler ve emirlere uygun bir şekilde, tam bir ihlâs ve güzel bir niyetle Allah’ın razı olacağı güzel ameller yapmaktır5.
Bu tariften de anlaşılacağı üzere bir amelin sâlih ya da fâsid olması, iki şarta bağlanmıştır. Birincisi, amelin, şer’î hudutlar içerisinde uygun olarak icrâ edilip edilmediği, ikincisi ise onun, Allah’ın rızâsını kazanma niyetiyle yapılıp yapılmadığıdır. Bunlardan birincisine “zâhirî şart”, ikincisine ise “batınî şart” diyebiliriz. İşte bir amelin değerini belirleyen iki esas bunlardır.
Rivâyete göre bir adam Hz. Peygambere Ğsallallahu aleyhi ve selem-’e gelerek: Ey Allah’ın Resûlü! Bazen bana öyle haller oluyor ki Allah rızâsını gözeterek bazı ameller işliyorum; fakat aynı zamanda benim bu durumumun insanlar tarafından da görülmesini arzuluyorum. Bu konuda ne buyurursunuz? Diye bir soru sorar. Resûl-i Ekrem Ğsallallahu aleyhi ve selem- bu adama o anda hiç bir cevap vermez. Nihâyet bunun üzerine şu âyet nâzil olur6:
“Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, sâlih ameller işlesin ve Rabbine özgü kullukta hiç kimseyi ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmasın”7.
Amelin değeri bakımından niyetin önemine işâret eden çok sayıda hadîs-i şerif rivâyet edilmiştir. Biz bunlardan birkaçını zikretmekle yetineceğiz:
Adamın biri Hz. Peygambere -sallallâhü aleyhi ve sellem- gelerek: “Para ve şöhret için savaşan bir adam nasıl bir sevap kazanır? diye sordu. Allah resûlü -sallallâhü aleyhi ve sellem-: “Hiçbir şey kazanamaz” buyurdu. Adam bu soruyu üç defa sordu. Her defasında da aynı cevabı aldı. Sonra Hz. Peygamber sözünü şöyle tamamladı:
“Allah Teâlâ sadece kendi rızâsı için yapılan ameli kabul eder, başkasını değil”8.
Amelin sâlih olmasının batınî sebebi olan sıhhatli bir niyet, kolayca gerçekleştirilebilecek bir irâde midir? Bu soruyu şu şekilde sormak da mümkündür: Müminin gönlünden sudûr ediveren niyetler, her zaman için onun amelini, sâlih yapabilecek kıvamda mıdır? Yukarıda zikredilen hadislerden de kolayca anlaşılabileceği gibi bu sorulara müspet cevap vermek zordur. Zira insanın, gerek fıtrî ve gerekse ârızî zaafiyetleri sebebiyle, amelini sadece Allah’ın rızâsını gözeterek icrâ etmesi, kolayca gerçekleşebilecek bir şey değildir. Nitekim Muhasibî (v. 243/857) ve Gazâlî (v. 505/1111) gibi İslâm ahlakçıları konuyla ilgili ciddî tetkiklerde bulunmuşlar ve sahih bir niyetin ancak selîm bir kalpten doğabileceği gerçeğine dikkat çekmişlerdir9. Bununla birlikte niyetin muharrikleri arasında en önemli muharrikin Allah’ın rızâsı olması, amelin belli ölçüde sâlih diye adlandırılmasına yetecektir10. Fakat Gazâli’nin bu noktada şu tenbihi de göz ardı edilmemelidir: “İnsan, bazen en önemli muharrikin Allah’ın rızâsı olduğunu sanmasına rağmen, onun gizli nefsânî arzuları üstün gelebilir. Bu, çok ince ve ayırt edilmesi çok güç olan bir durumdur. İnsan ne kadar ihtiyatlı olsa da ihlâslı olduğundan nadiren emin olur”11. Şimdi bu açıklamalardan sonra Hz. Peygamberin -sallallâhü aleyhi ve sellem- şu sözleri daha iyi anlaşılacaktır:
“Şayet bir mümin önce güzelce bir abdest alır, sonra da kalkıp baştan sona kalbiyle ve yüzüyle (yani bütün benliğiyle) tam bir huzur içinde iki rekat namaz kılarsa cennet ona vâcip olur”12.
“Bir kimse namaz kılar; fakat, namazının yarısı, üçte biri, dörtte biri, beşte biri, altıda biri, yedide biri, sekizde biri, dokuzda biri hatta ancak onda biri kendisi için yazılır”13.
Gerçek anlamda sâlih amel işlemenin zorluğu sebebiyledir ki Allah Resûlü -sallallâhü aleyhi ve sellem-, Allah’ın rahmeti dışında, hakikatte hiçbir kimsenin ameliyle cennete girmesinin mümkün olamayacağını ifade etmiştir14. Kanaatimizce bunun anlamı şudur: Allah Teâlâ, kullarının sâlih amel işleme gayretleriyle yapmaya çalıştıkları fiil ve davranışları, rahmet ve ihsanıyla kabul etmekte ve onları cennet ve nimetleriyle mükâfatlandırmaktadır.
Sâlih amelleri işlemek kadar, koruyabilmek de önemlidir. Amelleri iptal eden ya da sıfırlayan en büyük tehlike, îmânsızlıktır ve ilâhî ahkâmı hafife almaktır. Îmanla bağdaşmayan, kişiyi şirke ya da inkâra götüren söz ve fiiller amelleri boşa çıkarır. Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:
(O münâfıklar) Allah’ı gazaplandıran şeylere uymuşlar ve O’nun rızâsından (samimi iman ve emirlerine itaatten) hoşnut olmamışlardır. Bu yüzden (Allah) da onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed Sûresi, 28)
(Ey Resûlüm!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?” Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi bile kurmayacağımız kimselerdir. İşte böyle onların cezaları Cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi ve Peygamberlerimi eğlence yerine tutmuşlardır. (Kehf Sûresi, 103-105)
Amelleri sıfırlayan bir diğer tehlike de, Allah ve Resûlüne karşı lazım gelen edebi gösterememektir. Bu konu da çok ince bir husustur. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:
“Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstünde yükseltmeyin, konuşurken birbirinize bağırdığınız gibi (çağırmak için) ona bağırmayın; (yoksa) siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.” (Hucurat Sûresi, 2)
İnsan sözüne ve fiiline dikkat etmeli. Özellikle Allah ve Resûlü ile ilgili sözlerine, fiillerine ve duruşuna özen göstermeli özellikle tazimde kusur etmemeli. Aksi halde amel torbasının boşalıvereceğini unutmamalı. Resûl-i Ekrem Ğsallallahu aleyhi ve selem- Efendimizin şu uyarısı bir tehklike levhası gibi daima göz önünde bulundurulmalıdır:
ÇKul, önemsemeden ve farkına varmadan, Allahın hoşnut olduğu bir söz söyler, bu sebeple Allah onun derecesini yükseltir. Yine kul, dikkat etmeden, Allahın gazabını gerektiren bir söz söyler, bunun üzerine Allah da onu, söylediği o söz sebebiyle cehenneme yuvarlar.È15
Dipnotlar 1) Mülk Sûresi, 67/2. 2) Meselâ bk. el-Bakara 2/62; el-Mâide 5/69; el-Kehf 18/88; es-Sebe’ 34/37; el-Asr 103/3. 3) Kur’an’da Dînî ve Ahlâkî Kavramlar (çev. Selahattin Ayaz), s. 269. 4) bk. Hak Dîni, I, 274. 5) age., III, 1740. 6) İbn Kesîr, Tefsîr, V, 200-201. 7) El-Kehf 18/110. 8) Nesâî, Cihâd, 24. 9) bk. Muhâsibî, Riâye, s. 237-248; Gazâlî, age., V, 265-295. 10) bk. Gazzâlî, age., V, 292-293. 11) İhyâ, V, 295. 12) Müslim, Tahâret, 17; Ebû Dâvûd, Tahâret, 65; Nesâî, Tahâret, 111. 13) Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 373. 14) Buhârî, Rikâk, 18; Müslim, Sıfâtü’l-münâfıkîn, 71-78. 15) Buhârî, Rikak, 23; Tirmizî, Zühd, 12; İbn Mâce, Fiten, 12.