Altınoluk Dergisi, 2013 – Ekim, Sayı: 332, Sayfa: 006
Başarılı ve şuurlu bir üniversite öğrencisi dostumuz ile bir yolculuk esnasında sohbet ediyoruz. Söz döndü-dolaştı aile ile ilişkiler konusuna geldi. Delikanlı, anne-babasına olan sevgisini ve takdirlerini anlattıktan sonra, bir ara gözleri nemlendi ve dedi ki: – Hocam, biz orta halli bir aileyiz. İki kardeş okuyoruz. Aileye bir hayli de külfet oluyoruz. Babamıza karşı içten bir şefkatle bazen acıma duyguları içimizde depreşiyor. Bir ara bu mahcubiyetimizi kendisine ifade ettiğimizde, hayatım boyunca unutamayacağım şu sözler dudaklarından döküldü: – Evlâdım! Siz yetişmenize bakın. Biz gerekirse kuru ekmek ve soğanla da yaşar gideriz. Daha da zorlanırsak bir evimiz var, onu da satar yine sizi okuturuz. Siz bizi merak etmeyin! Yeter ki siz memlekete ve millete hizmet edecek kaliteli insanlar olun. İyi yetişmiş hemen her insanın, işte bunun gibi mutlaka ibret alınacak bir hayat hikâyesi vardır. Destekçileri, kendi şahsî gayretleri ve daha nice nice vesileler… Bu başarı hikâyelerinde büyüklerin duası, himmeti, çilesi, sabrı, sebâtı, fedakârlığı ve ümit dolu nazarı ve candan ilgisi vardır. Bu büyükler; bazen bir anadır, bazen bir baba ya da ağabeydir, bazen bir amca ya da dayıdır, bazen teyzedir, haladır, bazen bir hocadır, bazen de samimi bir vakıf insandır. Yetişmiş insanın elbette kendisi de son derece önemlidir. İstidadı, iradesi, hırsı, sabrı, sebâtı, hedefleri, yaşadığı zaman ve mekânın fırsatları ve daha da ötede nasibi… Bir ağaç dikmek sadaka ise bir insanın yetişmesine vesile olmak acaba nasıl bir sadakadır? Evet, insan yetiştirmek zor zanaattır. Bitki yetiştirmeye ya da hayvan terbiyesine benzemez. Robot gibi kurulan bir makineye de benzemez. O, duygu yumağı hassas bir varlıktır. Onun duygularını yönetmek de zorun zorudur. Her an dönüşmeye, farklılaşmaya, iniş ve çıkışlara son derece açık olan bir gönle sebat vermek, aciz beşerin kendi iktidarıyle yapabileceği kolay bir iş değildir. Sebat ve istikrar olmadan da terbiye ve terakki mümkün değildir. Adam gibi adam arayanların yapabileceği şey, bir taraftan Rabb’e yönelirken, diğer taraftan da Allah’ın rahmetini ve yardımını celbedecek gayretlere soyunmak, vesileler aramak ve hassas bir yüreğin eşliğinde insana lütuf ve nezâketle yaklaşabilmektir. Öncelikle her insanı saygıdeğer bilmek gerekiyor. İkbal’in ifadesiyle: “İnsanın değeri semâdan yüksektir; eğitimin temeli, insana saygı göstermektir.” Her bir insanın içinde taşıdığı değer ve istidâdı doğru keşfetmek ve onu çok yönlü tanımak da geliştirme adına son derece önemlidir. Bunun için de basiret ve firâsete ihtiyaç vardır. Rastgele ve körü körüne yapılan müdahaleler, çoğu zaman insanı yaralayan ve hatta sakatlayan ve belki manen ölümüne vesile olan acı sonuçlara sebep olabilmektedir. İnsanın yetişip gelişmesine himmet edenlerin, elbette belli seviyede bilgiye ihtiyaçları vardır ama, şefkat ve muhabbet dolu bir yüreğe sahip olmaları çok daha büyük bir zarurettir. Zira muhabbet ve şefkat dolu bir yürek, ilginin içini müspet değerlerle dolduran en önemli pozitif enerji kaynağıdır. Sıradan ve kenarından tutmak suretiyle gerçekleştirilen ilgiler, hiçbir zaman besleyici ve geliştirici değildir. Menfaate dayalı ve şartlı ilgiler de semereli değildir. Hususiyle “İnsan ihsanın kuludur” zihniyetiyle, kişileri köleleştirmeye yönelik ilgiler, muhatabın gönlüne muhabbet değil, nefret tohumları eker ki, asla yetiştirici bir ilgi çeşidi değildir. İnsanın yetişmesi adına sabırlı olmak, vazgeçilmez bir esastır. Biyolojik bir doğum için bile aceleci davranmak, yavrunun ölü doğmasına sebep olur. Kişilik ve şahsiyet doğumları ise çok daha çileli ve uzun süreli doğumlardır. Bu itibarla sabır ve sebattan nasibi olmayanlar, hiçbir zaman muhtaç olduğu adamı doğuramazlar. Yetişmesi arzulanan insanı sürekli gözetmek, göz önünde tutmak ve daha da önemlisi gönülde kendisine yer ayırmak ve hatta hayatı ve imkânları onunla paylaşabilmek, başarılı mürebbilerin ve mürşidlerin adam yetiştirme usullerindendir. Adam gibi adamlar, bencil ve yalnız kendini düşünen menfaat düşkünü kimselerin yanında ve yakınında, yeşeremezler ve yetişemezler. İnsanın nazını çekemeyen, kahır yüklenemeyen, gerektiğinde affedemeyen, zaman zaman hatalara göz yumamayan kimseler, adam yetiştirme bakımından kısır kimselerdir. Büyük ârif ve mürşid Hacıveyiszâde Mustafa Efendi’nin “Bir insanın yetişmesi adına gerekirse bin münafığın kahrını çekerim” sözü, adam yetiştiren adamların engin gönlünü yansıtan güzel bir örnektir. Kaliteli bir adamın yetişmesine vesile olmak için bazen yüzlerce kişinin külfetine katlanmak da gerekir. Sultan Fatih’e nispet edilen “Bir adam çıkacaksa bin kişinin külfetine katlanmaya varım” anlayışı, asırlar içinde oluşan bir liderlik tecrübesidir. Bu sözü herkes söyler ve fakat bunu kabullenmek çok büyük bir irfan ve ufuk ister. Nice müesseseler, böyle bir ufuksuzluk ve sabırsızlık sebebiyle kısa zamanda kapanır giderler. Bir irfan ehlinin bir ara şöyle bir nasihatı olmuştu: “Evladım, bazen bir tek insanı bir sınıf gibi görmeli. Böyle liyakatli bir insana on tane muallim tayin etseniz, israf olmaz. Öyle öğrenci vardır ki, kendisine vereceğiniz bir tek lira onun için israf sayılır; ama öylesi de vardır ki, onun için binler, milyonlar harcarsınız israf olmaz.” Ne güzel bir tespit! İşte ancak böyle anlayışların etrafında insanlar yetişir ve gelişirler. Adam arayanların kimi de vardır ki, önündekini görmez de hayalinde resmettiği kişilik portresine kilitlenir ve bir ömür adam, adam diyerek boş temennilerle, nice imkân ve fırsatları zayi eder. Yüce Rabbimiz Peygamberlerini bile bu konuda ikaz etmiş ve toplum tarafından zayıf da görülseler, Allah’ın kendi etraflarına nasip ettiği kimselerle ilgilenmelerini ve gözlerini ve gönüllerini onlardan ayırmamalarını istemiştir1. Bu meyanda başkasının çırağına özenip kendi çırağını görmeyen usta, başkasının çocuğuna gözünü dikip kendi yavrusunu ihmal eden anne-baba, başkasının talebesine bakıp da kendi talebesini görmezden gelen muallim ve murebbî, başkasının personelini yüceltirken, kendi ekibini küçük gören idareci ve lider, apaçık bir aldanışın içine düşmüş demektir. Bir adam yetiştirmek, ne büyük bir kazanç ise, yetişmiş insanların farkına varamamak ya da zayi olup gitmelerine sessiz ve ilgisiz kalmak, din, vatan ve millet adına ve hatta insanlık adına ne büyük bir kayıptır. Yine bunun gibi diri bir yüreği pörsütmek, kabiliyetleri köreltmek, heyecanları söndürmek, insanları köleleştirmek ya da robotlar haline dönüştürmek de aynı şekilde ümmet sermayesine büyük bir hıyanet sayılır. Netice olarak adam gibi adamlara sahip olmak bir idealimiz olacaksa, bilmeliyiz ki, bu gaye: -Yüreksiz olmaz, -Sevdâsız olmaz, -Sabırsız olmaz, -Sebatsız olmaz, -Şefkatsiz olmaz, -İlgisiz olmaz, -Himmetsiz olmaz, -Duasız olmaz, Vesselâm.
Dipnotlar: 1 Kehf Sûresi, 28.