Altınoluk Dergisi, 2014 – Mart, Sayı: 337, Sayfa: 006
Bir Kur’an kavramı olan “takvâ” kelimesini bazı müfessirler\ “Allah’a karşı mesuliyet şuuru” olarak açıklarlar. Yapılan her amelde, her düşünce ve niyette “Rabbin huzurunda O’na hesap verme” şuuruyla hareket etmek, hiç şüphesiz insana ciddi bir hayat disiplini kazandıracaktır. “Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekin”1 ikazı, Hakk’ın huzurunda bu büyük hesapta hüsrana uğramamak için, daha dünyada iken kulun kendisine çeki-düzen vermesi adına ciddi bir uyarıdır. Kur’ân-ı Kerim, hem peygamberlerin, hem de ümmetlerinin hesaba çekileceğini tüm insanlığa açık bir şekilde ilan eder.2 Hakk’ın huzurunda yüzlerin kararmaması ve mahcûbiyet yaşanmaması için, o ilâhî tartıda iyilik ve güzellik kefesinin ağır basması gerektiğini şöyle hatırlatır:
“O gün, dünyada yapılan işlerin tam bir hakkaniyetle tartılması kesindir. Artık kimin iyilikleri kötülüklerinden ağır gelirse, işte onlar muratlarına ereceklerdir. Kimin de sevap tartıları hafif gelirse, onlar da âyetlerimizi hiçe sayıp haksızlık etmelerinden ötürü, kendilerini en büyük ziyana uğratacaklardır.” (A’râf Sûresi, 8-9)
O gün kurulacak terazi nasıl bir terazidir? Ölçü birimi nedir? Bunun gerçek mâhiyeti ve keyfiyeti, elbette bizce bütün yönleriyle tam olarak bilinemese de, bugün teknolojinin geldiği seviye itibariyle birçok şeyin ölçülebilir hâle geldiğini de görüyoruz. Sıcaklık-soğukluk seviyeleri, nem oranları, deprem dereceleri, kan değerleri, enerji ve güç seviyeleri, hız ölçüleri, kalori değerleri gibi daha yüzlerce ve belki binlerce ölçü çeşitleri ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar, kıyâmet günü kurulacak olan hassas terazide, îmân, amel, ihlâs, sevap, günah, taat ve isyan gibi manevî hâl ve davranışların da Rabbimiz tarafından hem de kolay ve seri bir şekilde ölçülebileceğini açık bir şekilde göstermektedir. Biz bu yazıda terazinin nasıllığından ziyâde, bizim ölçümüzle Hakk’ın ölçüsünün farkına dikkat çekecek ve değerlendirme esaslarının ona göre yapılması gereğine işâret edeceğiz. Evet, yer terazisi ve gök terazisi farkı nedir?. Diğer bir ifadeyle halk terazisi ve Hak terazisi ölçüleri nasıl bir değişkenlik gösterir? Halk terazisinde insan değerlendirme kriterleri nasıldır? Hak terazisinde nasıl? Büyük amel, küçük amel sıralamasında değer ölçüsü nedir? Günahların ya da taatlerin bizim gözümüzde ve Hakk’ın nazarında derecelendirmesi neye göredir? Kendi gönlümüzde ya da nefsimizde meşrulaştırdığımız, haklılık pâyesi verdiğimiz nice meseleler, Hakk’ın terazisinde de bizim değer notumuzla aynı sonucu mu verecektir? Bir ârifin ifadesiyle, “Dünyevî muhasebemizi oduncu kantarıyla mı, kuyumcu terazisiyle mi gerçekleştiriyoruz?” Sorular, sorular, sorular… Bunlara verilecek cevaplar ise iman seviyemiz, takvâ hassasiyetimiz, gönül kıvamımız ve mesuliyet şuurumuzla doğru orantılı olarak farklılık arzedecektir. Evet, yer terazisine göre insanın itibarı ve ağırlığı, mal-mülk, makam, şöhret, güç-kudret, güzellik vb. daha nice dünyevî değerlere göre belirlenirken, gök terazisinde bu sayılanların -yerli yerince Allah için kullanılmamaları durumunda- hiçbir ağırlığı söz konusu olmayacaktır. İlâhî ölçülere göre değerlendirilmemeleri hâlinde, terazinin artı kefesine değil, eksi kefesine konulacak yükler hâline dönüşebileceklerdir. Gök terazisinde insanın değer ölçüsü, “iman ve takvâ”dan ibarettir. Sûret güzelliğinden ziyâde, gönül, ahlâk ve amel güzelliği, itibar ve şeref ölçüsüdür. Çok ve fakat ihlassız ameller değil, az da olsa ihlas ve samimiyet dolu ameller terazinin artı kefesinde etkili olacaktır. Niyetin güzel ya da bozuk oluşuna göre, nice küçük gibi görünen ameller büyük, büyük zannedilen nice ameller de küçülüp âdetâ yok olacaktır. Yerde yaşarken, nefsânî hesap ölçülerine göre değil, ötelerin terazi değerlerine göre bir nefis muhasebesi yapabilmek için, Rabbimiz kullarına iki büyük yardımcı göndermiştir. Birincisi, Kur’an ve sünnette beyan edilen ölçüler, diğeri de günah ve masiyetle körelmemiş îmânlı vicdanlar ve gönüllerdir. “İnsanlar fetvâ verseler de”, içimizdeki nefis kendince gerekçeler üretse de, hâlâ yatışmayan ve içini tırmalayıp duran bir yürek kıpırtısı varsa, işte o, gök terazisi ibresinin gönle dokunuşudur. Bu uyarı, Rabbânî bir uyarıdır ve gerçek muhasebe aynası da orasıdır. Aynaya bakıp kendisiyle dürüstçe yüzleşen hiçbir kimsenin, kendisine karşı kendisini kandırması söz konusu olamaz. Rabbimiz bu hakikate şöyle dikkat çeker:
“…İnsan birçok mazeretler ileri sürse de kendini görür ve bilir.” (Kıyâmet Sûresi, 14-15)
Gök terazisi hassas bir terazidir. Büyük-küçük demeden her şeyi kuşatır ve değerlendirmeye tabi tutar. Şu âyet-i kerimenin yürek titreten ifâdesine bir bakın:
“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ Sûresi, 47)
Öyleyse hiçbir taati ya da günahı hafife almamak gerekiyor. Küçük görülen nice büyükler vardır. Şu hadis-i şerifler, bu anlamda bir ibret tablosudur: Ebû Mes’ûd el–Bedrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetlerden bir adam hesaba çekildi; hayır namına hiçbir şeyi bulunamadı. Fakat bu adam insanlarla düşer kalkardı ve zengin bir kimse idi. Hizmetçisine, darda kalan fakirlerin borcunu affetmesini emrederdi. Azîz ve Celîl olan Allah:
“Biz affetmeye ondan daha lâyıkız; onu affediniz” buyurdu.” (Müslim, Müsâkât 30)
Ebû Abdurrahman Bilâl İbni’l–Hâris el–Müzenî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kul, Allah’ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah’ın rızâsını kazanacağı hiç aklına gelmez. Halbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyamet gününe kadar o kimseden hoşnut olur. Yine bir kul da Allah’ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah’ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder.” (Muvatta, Kelâm 5; Tirmizî, Zühd 12.) Hülâsa, Allah Resûlünün buyurduğu gibi “İnce bir şekilde hesaba çekilen herkes azap görür.”3 Bu itibarla kullarına karşı merhametli, affedici ve bağışlayıcı olan Rabbimizden, hesabımızı kolay kılmasını ve hatta hesapsız cennete girecek kulları arasına almasını niyaz etmekten başka tutunacak bir dalımız da yoktur. Dipnotlar: 1) Bkz. Tirmizi, Kıyâmet, 25/2459. 2) Bkz. Arâf Sûresi, 6. 3) Bkz. Buharî, Rikak 49, Müslim, Cennet 79.