Altınoluk Dergisi, 2014 – Nisan, Sayı: 338, Sayfa: 006
Dinin en önemli hedeflerinden birisi, hiç şüphesiz insanı katışıksız, tortusuz bir kişilik kıvamına eriştirmektir. Arınmak (tezkiye), bu kaliteye erişme sürecinin adıdır, denilebilir. Allah ve Resûlünün kelâmında samimiyeti ifade eden kelimeler denilince, ilk nazarda şu üç kavram hatıra gelir: İhlâs, sadâkat ve nasihat. İhlâs, katışıksız olmanın adıdır. Özellikle söz ve amellerde Allah için olmayı, O’na has olmayı ve hatta O’nun rızasının dışındaki her türlü mülahazayı dışlamayı ifade eder. Kulluğu yalnız Allah’a has kılmanın, bir başkası adına değil ve hatta kendi adına bile değil, yalnız O’nun adına iş görmenin ünvânı gibidir. Zaten insanlar da ancak böyle bir kullukla emrolunmuşlardır: “Onlar Allaha, Onun dîninde ihlâs (ve samîmiyyet) erbabı ve tevhid ehli olarak, kulluk etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emrolunmamışlardı. İşte en doğru dîn budur.” (Beyyine Sûresi, 5) Sadâkat kelimesi de insanın özü, sözü ve davranışları ile dürüstlüğünü ifade eder ki, bu da samimiyetin tabiî bir sonucudur. Yüce Rabbimiz, gerçek mü’minlik ile sadakat arasında doğrudan bir ilişki kurar. Sadakatin olmadığı yerde münafıklıktan söz eder. Hatta imandaki sadakatin ortaya çıkması adına “iman ettik” diyen kimselerin çeşitli imtihanlarla deneneceğini beyan eder:
“İnsanlar, “iman ettik” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, sâdık olanları da yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” (Ankebût Sûresi, 2-3)
Nasîhat kelimesi ise Arapça’da anlam bakımından oldukça zengin kelimelerden biridir. Sözlükte “bir şeyin saf ve halisiyeti, kötülük ve bozukluktan uzak bulunması; kişinin samimi ve içten olması, başkaları için iyi niyet beslemesi ve onların daima hayrını istemesi” gibi manalara gelir. Dilimizde daha çok başkalarının iyiliğini isteme adına onlara yapılan öğüdü ifade eder1. Allah Resûlü’nün şu hadis-i şeriflerinde bu kelimenin, dinin esasını ve hedefini ifâde eden “samimiyet” ve “hâlisiyyet” anlamında kullanıldığı çok âşikârdır: Temîm İbni Evs ed–Dârî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: – “Din nasihattır (samimiyettir)” buyurdular. Biz kendisine: – Kimin için (ey Allah’ın Resûlü)? dedik. Peygamber Efendimiz: – “Allah’a karşı samimi olmaktır, Kur’ân-ı Kerim’e karşı samimi olmaktır, mü’minlerin liderlerine karşı samimi olmaktır ve tüm Müslümanlara karşı samimi olmaktır”2 buyurdular. Bu hadis-i şerif, dinin hedeflediği kişilik ve kulluk kalitesinin samimiyetle ölçülebileceğini göstermesi bakımından son derece önemlidir. Anlaşılan odur ki, dindarlığın derecesi, samimiyetin derecesi kadardır. Özü ile sözü, sözü ile davranışı çelişen kişilikler, Kur’an lisanında münafıklıktır ve iç bünyenin (kalbin) hastalıklı oluşuna işârettir. Rabbimiz, îmânda sadakat ve samimiyet ister. Kalpleriyle tam inanmadıkları halde inanmış görünen ya da inandıklarını ifade edenleri uyarır. Hatta dilleriyle inandıklarını söyleyen kimselerin, bu sözlerinde sâdık ve samimi olup olmadıklarının mutlaka deneneceğine dikkat çeker. İlâhî âyetler kendilerine okunduğunda “işittik” deyip de bu sözlerinde samimiyet ve sadakat göstermeyenleri, insanlıktan nasibi olmayan yeryüzünün en aşağılık varlıkları olarak ilan eder3. Peygambere karşı ikiyüzlü davrananları, yalancı mazeretlerle ve yalan yere yaptıkları yeminlerle kendilerini gizlemeye çalışanları, şuur ve idrâk yoksunu fesatçılar olarak nazara verir. Samimiyetten nasip alamamış böyle kimselerin, en şerli düşmanlar olduklarına dikkat çeker. Mü’minlere karşı samimi davranmayan, onları aldatma peşinde koşanlara karşı uyanık olunması gerektiğini sık sık hatırlatır. Onların sözlerinden ve hallerinden tanınabileceğine dikkat çeker. Menfaatleri adına bir oraya bir buraya koşuşturup sürekli saf değiştirmelerine işaret eder. Rabbimiz, mü’minlerin tevbelerinde samimi olmalarını ister. Günah ve hatalara karşı içten bir pişmanlığın ve kararlılığın oluşmasını ve tam bir yönelişle Hakk’a ve hakikate dönüş yapılmasını emreder: “Ey iman edenler! Allah’a samimi olarak tövbe edip yönelin. Umulur ki, Rabbiniz bu sayede sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar…” (Tahrim Sûresi, 8) Yine amel ve davranışlarda samimiyet ve hâlisiyyet ister: “Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa sâlih bir amel işlesin (yararlı bir iş yapsın) ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” (Kehf Sûresi, 110) diye açık açık uyarır. Gösteriş, itibar ve daha başka kaygılarla yapılan amellerin kendi katında makbul sayılmayacağını bildirir. Yüce Rabbimiz, bazen nimetle ve bazen de şer gibi görünen musibetlerle kullarının samimiyet cevherine erişmelerini murâd eder. Nitekim “Sizi arı duru bir kişilik kalitesine eriştirmek için4 bir imtihan olarak hayır ve şer ile sizi müptelâ kılıyoruz.” (Enbiyâ Sûresi, 35) buyurur. Yüce Yaratıcı samimi kullarını koruyacağını, onları insan ve cin şeytanlarının eline asla bırakmayacağını beyan ederek de samimiyetin sağlam bir koruyucu zırh olduğuna dikkat çeker: “Andolsun, kadın ona (Yusuf’a göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yûsuf da ona istek duyacaktı. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o (Yûsuf), ihlâsa erdirilmiş samimi kullarımızdandı.” (Yusuf Sûresi, 24) “İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara (kullarına) güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş samimi kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi. (Hicr Sûresi, 39-40) Netice olarak denilebilir ki, samimiyet kişilik kalitesidir. Bu kalite elde edilmeden sıhhatli aile yuvası oluşturmak, ortaklıklar, dostluklar ve dava arkadaşlığı gibi beraberlikler gerçekleştirmek ve daha da ötede Allah ve Resûlü ile dostluk kurmak imkânsızdır. Samimiyetin olmadığı yerde ülfetten, birlikten, huzur ve mutluluktan, muhabbet ve muvaffakiyetten bahsetmek zordur.
Dipnotlar: 1) Bkz. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “nśĥ” md.; et-Ta’rîfât, “en-Naśîĥa” md.; Lisânü’l-Arab, “nśĥ” md. 2) Bkz. Müslim, Îmân 95. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 42; Ebû Dâvûd, Edeb 59; Tirmizî, Birr 17; Nesâî, Bey’at 31, 41. 3) Bkz. Enfâl Sûresi, 21-22. 4) Âyet-i kerime’nin metninde geçen “fitne” kelimesi, altını cürufundan arındırmak ve saf altın elde etmek için ateşe sokmak anlamındadır.